Netflix'in yeni belgeseli "Wild Wild Country", günümüzde Beyaz Türklerin, orta sınıf üstü kesimin baş öğretmeni, spiritüel rehberi olan Osho'nun önce Hindistan'da, sonrada Amerika'da kurduğu imparatorluğu anlatan çarpıcı, izlenesi bir belgesel dizisi... Yazının başında hemen belirteyim, bu bir belgesel tanıtımı yazısı değildir. Bu yazıyla günümüzde de çok popüler olan Osho, din, inanç, müritlik üzerine gözlemlerimi ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle kısaca Osho'yu tanıyalım...
Osho kimdir?
Osho, 11 Aralık 1931'de Chandra Mohan Jain adıyla Hindistan'ın Madhya Pradesh eyaletinde hayata gözlerini açar. 7 yaşına kadar büyükannesi ve dedesi tarafından özgürlükçü bir şekilde yetiştirilir. Onları kaybedince ebeveynlerinin yanına Kuchwada'ya döner. Üniversitede felsefe okur. 22 yaşında üniversite öğrencisiyken, 21 Mart 1953 tarihinde Jabalpur'da Bhanvartal bahçelerinde yaptığı bir meditasyon sonunda aydınlandığını hisseder. Ardından Sagar Üniversitesinde felsefe bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamlar. Bir süre Sanskrit Kolejinde okutmanlık yapar. Öğrencilerin ahlakını bozduğu gerekçisiyle kolejden uzaklaştırılır. Sonra Jabalpur Üniversitesinde felsefe dersleri verir. Bu dönemde Öğretmen(Acharya) Rajineesh adıyla bilinir. Hindistan'ı dolaşır... Gezilerinde Gandi'yi, temsil ettiği dünya görüşünü, fakirliği eleştiren konuşmalar yapar. Konuşmaları; fakirliğe övgünün mazoşizim olduğu, Hindistan'ı geliştirecek şeyin kapitalizm, bilim, teknoloji ve doğum kontrolü olduğu gibi konular üzerine kuruludur. 1960'lardan sonra Osho artık bir gurudur ve müritleri vardır. Cinsellik konusundaki görüşleri nedeniyle Hindistan'da "sex gurusu" olarak algılanır. 1970'de Bombay'a taşınır... Bir süre sonra şöhreti dünyaya yayılır. Mahareşte eyaletindeki, Marati dilinde "erdemler şehri" anlamına gelen Pune'de, çeşitli meditasyon tekniklerinin uygulandığı, ruhsal yolculuklara çıkılan şifahane gibi işlev gören bir merkez kurar. Batılılar akın eder ve Osho'nun hitap ettiği kitle hem kültürel olarak hem de sosyo-ekonomik olarak değişir. O artık A plus bir kitlenin Gurusudur... Zengin yaşama övgüler dizen görüşleri, kucağına düşen zenginleri iyi hissettirir. Bu merkez, günde 30 bin ziyaretçiye hizmet verecek bir noktaya gelir. Batı materyalizmin esiri olmuş, bu esaretten bunalan, çoğunlukla Avrupa ve Amerika kökenli yüksek eğitimli müritler, Osho'nun öğretileri ve teknikleriyle ruhlarında açılan çatlaklara derman ararlar.
Osho'nun 59 yıllık ömür yolculuğundaki değişimiyle birlikte ismi de değişimler geçirerek yolculuğuna eşlik edecektir.
Wild Wild Country...
Hint kökenli Shalee(Şila), Hindistan'da babası kanalıyla Osho ile tanışır. Ona aşık olur... Yolunu yolu, fikrini fikri, zikrini zikri yapar. Sonra Özel sekreteri ve kurduğu vakfın başkanı olan Shelaa, Osho'nun Amerika'ya taşınmasına aracılık edecektir.
Oregon eyaletindeki Antelope ortalama 40 kişinin yaşadığı, kuş uçmaz, kervan geçmez ıssız bir kasabadır. Shelaa, kasabanın çok yakınında bir şehir kurulacak kadar büyük bir araziyi satın alır ve orada bir çiftlik inşa eder. İnsanlar akın akın buraya gelmeye başlar. Tek tip kırmızı giysileriyle, boyunlarında Osho madalyonu olan insanlar artık her yerdedir... Antelope sakinlerinin huzuru çoktan kaçmıştır.
Amerika ile birlikte Osho'nun isimi de değişir ve Bhagwan Shree Rajneesh olur. Bhagwan, Shelaa'nın kurduğu çiftliğe gelir, tahtını kurar. Zamanla çiftliğin nüfusu 10 bini bulur. Çiftliğin adı değişir ve "Rajneeshpuram" adında bir şehir olur. Kendilerine Sannyasin(Sanskritçe; mürit, aydınlanma yolundaki kişi) denilen müritler, kendi belediyesini, polis teşkilatını, okullarını, kamu kurumlarını kurarlar.
Amerika'nın 51. eyaleti olarak Rajneeshpuram eyaletinin hayali başlar... Seçimlerde çoğunluğu elde etmek isteyen Sannyasinler, seçim günü varlıklarına muhalefet edenleri sabote etmek için gıda
zehirlemesinden tutun da bombalama eylemelerine kadar binbir türlü dalavere çevirirler, suça bulaşırlar. Olayların merkezinde ise özel sekreter Shelaa ve birkaç destekçisi vardır.
93 adet Rolls Royce marka araba, özel jetler sahibi Bhagwan, lükse şatafata düşkündür. Hollywood'da hatırı sayılır, zengin müritleri vardır. Gün gelir, Shelaa'nın iktidarı sarsılır... Bhagwan, God Father filminin yapımcısının eşini, Shelaa'ya tercih eder. Bhagwan adına kararlar alıp, çiftliği bir şehre dönüştüren gölge lider Shelaa, sarsılan iktidarının ardından bir gece Almanya'ya kaçar ve ardından olaylar FBI ve CIA'in de işin içine girmesine ve Bhagwan'nın hapse girmesine kadar ilerler. Bu olaylar zinciri ABD hükumetiyle anlaşan Bhagwan'ın, Hindistan'a dönmesine mal olur. Bhagwan, bu sefer Hindistan'da Osho adını alır. Yazı, belgesele dair spoiler içermez, merak uyandırma amacını taşır notunu da düşerek devam edelim.
Wild Wild Country belgeseli, Osha'dan ziyade özel sekreter Shelaa, dönemin belediye başkanı ve iki müridiyle yapılan röportajlar ve dönemin gerçek kayıtları üzerinden ilerliyor. Belgeseli izlerken ülkemizde yaşanan FETÖ olayı akıllara geliyor. Devasa çiftlikte yaşayan bir guru, ona ve felsefesine kendini adayan müritleri, inanç temelli kurulan bir finans imparatorluğu, olay yeri olan Amerika, Amerika ile Osho komüni arasındaki güç kavgası- paralel devlet yapılanması vesaire vesaire... Elbette Fethullahçı Terör Örgütü meselesinde Türkiye'ye karşı iki yüzlü bir politika yürüten Amerika'nın, geçmişte Osho ve Sannyasinlere karşı, daha doğrusu kendi paralel devlet yapılanmasına karşı yürüttüğü mücadeleyi seyrederken, bir Türk vatandaşı olarak haksızlığa uğramışlık duygusu gelip ümüğünüze oturuyor. FETÖ ile Oshocular inançlar, eylemler, söylemsel içerik bakımından farklı olsalar da metodolojik olarak aynı yöntemi uyguluyorlar, dünyada yeni bir inanç sistemi kurmayı, devleti ele geçirmeyi hedefliyorlar.
İnsanlar neden mürit olur?
Osho'nun komününe ya da başka inanç temelli gruplara katılan, bu guruplar için hayatını adayan insanlara baktığımızda "müritlik psikolojisi" dikkatimizi çekmektedir. Bu bağlamda öncelikle din konusuna kısaca değinmek gerekiyor; din, inanç insan doğasının temel ihtiyaçlarından biridir. Din, hem önemli bir tarihsel-kültürel miras olarak hemde toplumsal veya bireysel davranış normlarının en belirleyici faktörü olarak insanlık tarihi kadar eski kurumsal bir yapıdır. Din, Allah'ın varlığını, evreni, dünyayı, insanı, canlılığı yorumlama, anlamlandırma biçimidir. "Ben kimim", "neden dünyadayım", "varlığımın anlamı ve gayesi nedir", "ölümden sonra bana ne olacak" gibi varoluşsal sorulara rasyonel ve makul cevaplar verir. Yaşam ve ölüm, dünya ve ahiret arasında denge kurmaya yönelik bildirimler sağlar. İyi-kötü ayrımı yaparak, ahlak kurallarıyla insana kişilik katar. Din bir kılavuzdur. Aynı zamanda din, toplumsal yaşamı nizama sokan bir kurallar silsilesidir.
Din, canlıların oluşturduğu yaşamdan da bağımsız değildir. Dünya üzerinde gösterdiği çeşitlilikten anlaşıldığı üzere ihtiyaçlara göre yorumlanış biçimi tarihsel süreç içerisinde değişlik göstermiştir. Bu nedenle din dinamik bir olgudur. Din anlayışındaki farklılaşmaların kurumsallaşması sonucu ortaya çıkan mezhepler, cemaatler, gruplar, çeşitli öğretiler insani oluşumlardır. Şimdi yukarıdaki soruyu tekrar soralım; insan neden mürit olur? Osho'nun Sannyasinleri neden, ne için kendini Osho'ya ve öğretilerine adamışlardır? Elbette, örnekleri Osho dışında da çoğaltabiliriz.
İnsan yalnız bir varlık değildir, kendi dışında ötekileriyle, çevresiyle varlık kazanır. Bu nedenle gruplar halinde yaşamını idame ettirir. Din, ya da inanç manevi temel bir ihtiyaç olduğu için de insanlar ihtiyaç duyduğu bilgiyi, anlamı çeşitli kaynaklardan sağlamayı hedefler. Dünya genelinde son yıllarda mevcut yaygın dinler dışında farklı öğretilere özellikle de doğu mistisizmine olan ilgide ciddi bir artış gözlemleniyor. Kişisel gelişim alanı içinde piyasaya sunulan spiritüel öğretilere dair kitaplar, mutlu olmanın, başarılı olmanın sırları gibi hap bilgilerle reçete sunan çeşitli yayınlar, fazlasıyla talep görüyor. Değişen ve artan kitle iletişim araçlarının da etkisiyle bilginin yayılma ivmesi yükseliyor. Çağın koşulları ne olursa olsun insan, Yaradan'a, kendine, yaşadığı hayata anlam verme arayışı içine giriyor. Kısaca mevcut din, ihtiyaca cevap veremediğinde boşluğu dolduracak, boşluğa anlam katacak başka bir inanç ikame ediliyor. Maalesef dünya genelinde siyaset kurumu, din kurumunu kendi iktidarını pekiştirmek gayesiyle çok örseliyor. Örselenen din kurumu insanlara hitap edemediği durumlarda, insanlar için başka arayışlara kapı açıyor. Osho'nun öğretileri, kadın-erkek eşitliliği, özgür cinsellik, zenginliğe övgü, fakirliği, çilekeşliği lanetleme, doğayla iç içe yaşam gibi "otorite", "gelenek" sarsıcı konularda insanlara fikir ve belli bir hayat modeli sunduğu için talep görebiliyor. Fikirleri ataerkil düzene adeta başkaldırıyor. Sonuç olarak insanlar ihtiyacı olana, kalbine, aklına hitap eden fikre yöneliyor. Bu yönelme öyle bir noktaya geliyor ki: sorgu sual istemiyor, kitleselleşiyor. Guru, şeyh, hoca ne dersek diyelim, bir süre sonra iktidar şehveti her şeyi ele geçiriyor. Merdiven altı diyebileceğimiz öğretiler kurumsallaşıyor, kurumsallaşan öğreti güç ve parayı yönetme iddiasını güçlendirirken, ilk çıkış noktasını yani manevi tatmin hizmetini gücün içinde eritiyor. Bu sefer guru, şeyh, hoca diye adlandırılan yönetim mekanizması, iktidarının devamı için kitlesel gücünden destek alarak her şeyi yapmayı hak görüyor. Tabi burada müritte güçten pay alıyor. Bu finansal bir kazanım da olabiliyor, toplumsal prestijde olabiliyor. Alma-verme dengesi içinde ilişkiler pragmatik bir zeminde yürütülüyor... Şeyhte uçuyor, müritte... Ta ki hegemon iktidarı tehdit edene kadar... Bu çerçevede şunu da belirtmek gerekir ki; müritlik potansiyeli her bir insan için geçerli değil. Zannımca müritlik potansiyeli daha çok bireysel özgüven ile ilişkili... Özgüveni, özsaygısı yüksek insanların mürit olma potansiyeli daha düşük... Yani özgüven potansiyeline göre kimi Guru, kimi mürit olabiliyor. Sanırım aradaki fark Gurunun özgüveni müride oranla çok yüksek.
İnsan yalnız bir varlık değildir, kendi dışında ötekileriyle, çevresiyle varlık kazanır. Bu nedenle gruplar halinde yaşamını idame ettirir. Din, ya da inanç manevi temel bir ihtiyaç olduğu için de insanlar ihtiyaç duyduğu bilgiyi, anlamı çeşitli kaynaklardan sağlamayı hedefler. Dünya genelinde son yıllarda mevcut yaygın dinler dışında farklı öğretilere özellikle de doğu mistisizmine olan ilgide ciddi bir artış gözlemleniyor. Kişisel gelişim alanı içinde piyasaya sunulan spiritüel öğretilere dair kitaplar, mutlu olmanın, başarılı olmanın sırları gibi hap bilgilerle reçete sunan çeşitli yayınlar, fazlasıyla talep görüyor. Değişen ve artan kitle iletişim araçlarının da etkisiyle bilginin yayılma ivmesi yükseliyor. Çağın koşulları ne olursa olsun insan, Yaradan'a, kendine, yaşadığı hayata anlam verme arayışı içine giriyor. Kısaca mevcut din, ihtiyaca cevap veremediğinde boşluğu dolduracak, boşluğa anlam katacak başka bir inanç ikame ediliyor. Maalesef dünya genelinde siyaset kurumu, din kurumunu kendi iktidarını pekiştirmek gayesiyle çok örseliyor. Örselenen din kurumu insanlara hitap edemediği durumlarda, insanlar için başka arayışlara kapı açıyor. Osho'nun öğretileri, kadın-erkek eşitliliği, özgür cinsellik, zenginliğe övgü, fakirliği, çilekeşliği lanetleme, doğayla iç içe yaşam gibi "otorite", "gelenek" sarsıcı konularda insanlara fikir ve belli bir hayat modeli sunduğu için talep görebiliyor. Fikirleri ataerkil düzene adeta başkaldırıyor. Sonuç olarak insanlar ihtiyacı olana, kalbine, aklına hitap eden fikre yöneliyor. Bu yönelme öyle bir noktaya geliyor ki: sorgu sual istemiyor, kitleselleşiyor. Guru, şeyh, hoca ne dersek diyelim, bir süre sonra iktidar şehveti her şeyi ele geçiriyor. Merdiven altı diyebileceğimiz öğretiler kurumsallaşıyor, kurumsallaşan öğreti güç ve parayı yönetme iddiasını güçlendirirken, ilk çıkış noktasını yani manevi tatmin hizmetini gücün içinde eritiyor. Bu sefer guru, şeyh, hoca diye adlandırılan yönetim mekanizması, iktidarının devamı için kitlesel gücünden destek alarak her şeyi yapmayı hak görüyor. Tabi burada müritte güçten pay alıyor. Bu finansal bir kazanım da olabiliyor, toplumsal prestijde olabiliyor. Alma-verme dengesi içinde ilişkiler pragmatik bir zeminde yürütülüyor... Şeyhte uçuyor, müritte... Ta ki hegemon iktidarı tehdit edene kadar... Bu çerçevede şunu da belirtmek gerekir ki; müritlik potansiyeli her bir insan için geçerli değil. Zannımca müritlik potansiyeli daha çok bireysel özgüven ile ilişkili... Özgüveni, özsaygısı yüksek insanların mürit olma potansiyeli daha düşük... Yani özgüven potansiyeline göre kimi Guru, kimi mürit olabiliyor. Sanırım aradaki fark Gurunun özgüveni müride oranla çok yüksek.
Bilgi; görseller internetten alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder