“Yalnızın
toplu fotoğrafı bile vesikalıktır” der Metin Üstündağ… Bir de; “yalnıza
sormuşlar boynun neden eğri? Hüzün kireçlenmesinden” demiş der yine Metin Üstündağ…Metin Üstündağ’ın yalnızlık temalı birçok aforizması ve
şiiri vardır, çoğu bir Kaybeden Kulübü filmi repliği gibi… Modern, şehirli
bireyin ruhsal çıkmazlarını iyi analiz eden cinsten… Önce kendini sonra
yarattığı hayatı dert edinenler aidiyet duyar Metin Üstündağ’ın yalnızlık
temalı aforizmalarına, şiirlerine, yazılarına… Ben üniversitedeyken Metin Üstündağ’ın
çıkardığı Öküz diye bir dergi vardı, sonra Öküz Hayvan oldu. Öküz okumak,
Öküz’ü elinde ya da koltuk altında gezdirmek çok havalı bir şeydi o zamanlar… Çünkü
Öküz demek kültürlü; topluma, dünyaya, duyarlı, meraklı demekti... Bireye,
siyasete, edebiyata, yaşama dair dertlerin göstergesiydi elinde Öküz ile
gezmek… Öküz "insancıl solcu"ydu, kucaklıyordu her kesimi kendince… 90’lar bitmiş, milenyuma alışmaya başlamıştık… Türkiye nüfusu da 65 milyondu… Nüfus sayımları evlere
kapanılır, tek tek nüfus memurlarının sayımı ile yapılırdı. Hatta tek tek
sayılan son nüfus sayımında nüfus memuru olarak çalışmıştım günlüğü 15 liraya… Büyük
paraydı bir öğrenci için… O güne özgü eğlenceli anılarımı hala anımsarım. Yalnızlık yara değildi yüreklerde… Yalnızın, yalnızlığın
kadrini, kıymetini bilirdi eli kalem tutan, mürekkep yalayanlar… Merhum Cem Karaca
hayata veda etmemişti henüz. “Tamirci Çırağı”la, “Islak Islak”la, “Sevda
Kuşu’yla gözlerimiz nemlenir, dinlerken hem isyan edip yaşama hem de delice
sevme duygusunun özlemini çekerdik… Özenirdik fena halde, şarkılarda
dillenen aşklara, tutkuya… Radyolardan şarkı tutma oyunu favorimizdi… İçimizden
tuttuğumuz şarkı çalınca kendimizi şanslı hissederdik. Red Hot Chili Peppers’ın
How Long şarkısı bütün ortamların vazgeçilmeziydi... Aşklarımız platonikti ve demode olmamıştı daha platonik aşklar, aşıklar...
Sonra
hayvan gitti “Ot” geldi internetin, hızın yavaş yavaş bizi esir aldığı dönemin
başında... Yalnızlık temalı yazılar, aforizmalar, şiirler de ruhunu yitirdi. Kimse
aidiyet duymamaya başladı yazılanlara… Ve kimse yalnızlığa selam durmamaya, başım
gözüm üstüne dememeye başladı... Sonra çoğaldık, çok kalabalıklaştık. Yalnızlık tahammül edilemezlikle eş değer oldu, lanetlendi adeta… Yalnızlığın belgesi
selfie yani öz çekim sadece çekici, havalı, cazibeli bir kadın ya da erkeksen
değerliydi artık… "Ben de varım"ın nişanesiydi... Zaten Metin Üstündağ da sisteme angaje olup, yalnızlığı sermaye
yapıp piyasaya açıldı. Zincir mağazalarının duvarlarını süsledi bu sefer yalnızlık…Gözler takıldı, gözler kaçtı yalnızlıktan… Kahve içilen fincanlarda, tişörtlerde hayat buldu yalnızlık, öpülünce geçeceğine dair tavsiyesiyle birlikte... “Ot” gibi oldu yalnızlık... Üstüne basıldı,
ezildi "yaşam sevincini keşfetmiş" dev filler tarafından… Kalabalıklaştıkça
kalabalıklaştık, hem de dibine kadar yalnızken… Oysa yalnız olabildiğin, yalnız kalabildiğin
kadar güçlüyken, özgürken... Yaradan’la, varoluşla en çok yalnızlıkla hemhal olurken… Doğduğu anı unuttu insanlık, icat ettiği envai çeşit ilaçla, kozmetikle ölüme meydan okurken... Korktu insanlık... Yalnızlıktan, kendinden...
Yalnızlık hayatın gamzesi bilene...
Yalnıza da yalnızlığa da bin hürmetle...
Yalnıza da yalnızlığa da bin hürmetle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder